İçeriğe geç
Ana Sayfa » BLOG » Geographikan Blog » Kenya – Tanzanya – Zanzibar Turu Anıları

Kenya – Tanzanya – Zanzibar Turu Anıları

IMG_9602

Her şey 2013’ün son günlerinde yine bir dünya haritasına gözümün takılıp “bu sefer neresi“ diye bakmamla başladı. Önünde sonunda Afrika’ya gidip, o büyük kedileri yakından görecektim. O zaman bu neden bir sonraki seyahatimde olmasın dedim.

Kitaplar okudum, bloglarda dolaştım. Daha önce buralara gidip, deneyimlerini web sitelerinde, Facebook’da paylaşmış insanlarla iletişim kurdum. Bir sürü gezginden bir sürü güzel bilgi topladım. Ancak üç kıtada 25 ülkeyi herhangi bir tur şirketine ihtiyaç duymadan gezmeme rağmen, gerek işlerimin yoğunluğu sebebi ile oluşan vakit darlığı, gerekse Afrika’daki ulaşımın çok rahat olmaması, konaklama maliyetlerinin de tahmin ettiğimden daha yüksek çıkması sebebi ile, bir tur şirketi arayışına girdim.

Birkaç büyük operatörün sitesini gezdikten sonra, yine böyle gezi planları yaparken web sitesini kısa yollarıma eklediğim Geographika’ya baktım. Sitedeki bir kaç dakikalık inceleme sonunda, görür görmez bu turun kusursuz bir biçimde benim istediğim kriterlerle uyuştuğunu anladım!

00ve bir akşam üzeri Kadıköy ofisini ziyaret, Sinan Bey ve tüm G ekibi ile tanışma, hoş sohbet derken bütün işlemlerin hızlı ve kusursuz bir şekilde bitirilmesi. Üzerimden çok büyük bir yük kalktı.

Bu yolculuk, sadece bir hedef değildi benim için. 13 sene önce tek başıma çıkarak yaptığım ilk Avrupa gezimden sonraki bütün seyahatlerimde yanımda birileri oldu. Kimi zaman iki kimi zaman üç kişiydik, hatta Hindistan’a ilk gidişimde 20 arkadaştık. Bu yola özellikle tek başıma çıkmak ve bir süredir hız kesmiş olan içsel yolculuğumda da uzun bir mesafe katetmek istiyordum.
Dünyayı gezmekle ilgili benim için mihenk taşı olan hedeflerimden birinin gerçekleşmesi için attığım ilk adımın bana hissettirdiği heyecanla, motosikletimle her zaman büyük bir stres içinde geçtiğim köprü trafiğini, bu sefer soğuk havaya rağmen kaskımın vizörünü açıp, çarpan rüzgarın yüzümde bıraktığı gülümsemeyle geçtim.
Turun bir kısmı çadır konaklamalı olduğu için, mevsime uygun uyku tulumum, kamp malzemelerim ve tüm seyahat ekipmanımla, bir Mart ayı akşam üzerinde havalimanı kapısına dayandım.

Tur Günlüğü:

12 Mart Çarşamba
19:50’de kalkan THY uçağı, 03:30’da yağmurlu bir Nairobi gecesinde Jomo Kenyatta havalimanına indi. Vizeyi girişte 40$’a aldım, ama aslında 72 saatten az kalanlar için başka bir vize çeşidi daha varmış, sanırım o 15$’mış. Orada araçla karşılandım ve otele giriş yaptım. Hava yağmurlu ancak ılık. Otelin müsait olması iyi oldu, check-in için öğle saatlerini beklemeden direkt odaya geçtim.

13 Mart Perşembe
Nairobi’deki ekiple gezi brifingi için toplanma saatimiz akşam 6 olarak bildirilmişti. Dolayısı ile gündüzüm boş. Otele girerken ertesi gün için hızlı bir Nairobi turu ayarladım. 3-4 saatlik uykudan sonra sabah 9’da lobide rehberle buluştum. Tura katılan başka bir arkadaşla beraber önce Elephant Orphanage’a gidip, yetim filleri ziyaret ettik. Sadece sabah 11-12 arası ziyaret edilebiliyor. 3 aylıktan 5 yaşına kadar filler var. Merak edip yaklaşan çok fil oldu, onlara dokunma ve oynama şansım bile oldu. Çok yumuşak ve kibar hayvanlar.
Oradan da Giraffe Center’e geçtik. Burası da zürafaların yaşadığı bir park. Oradaki ahşap bir yapının ikinci katındaki balkonuna çıkıp, zürafaları besledim ve hatta kafalarını okşadım.
Akşam otelde tüm ekip biraraya geldik.
4 Alman, 2 İspanyol, 2 Rus, 2 Danimarkalı, 2 İsviçreli, 2 İsveçli ve ben, bir Türk’den oluşan 15 gezgin ve 3 kişilik G ekibi.
Gezi ile ilgili brifing verildi, sınır geçişleri için önceden doldurulması gereken bazı formlar dolduruldu. Sonrasında bazı kişiler Nairobi’deki ünlü Carnivore restoran için yapılan ufak bir tura katıldılar, bir kısmımız otelin restoranında yemek yedik, tanıştık ve konuştuk.

14 Mart Cuma
Sabah 6:30’da kamyondan modifiye seyahat aracımızın kapısında buluşacaktık. Doğal olarak o saatte sadece Almanlar araçtaydı. Yarım saat içinde ekip toplandı ve çıktık.
Büyükçe bir kamyon, arka tarafı bir yaşam alanı haline getirilmiş, altta mutfak malzemeleri, arkada kargo bölümü, üstte çadırların ve matların olduğu bir bölüm, içerisinde koltuklar masalar, elektrik prizlerinin ve bir cooler box’ın olduğu oldukça kullanışlı bir araçtı. İki saat kadar sonra Tanzanya sınırını karayolu ile geçtik. Vize kapıda alınıyor. Ücret 50$ ve hiçbir yerde yazmamasına rağmen Türkler’den o parayı almıyorlar. Pasaport ve giriş formu ile verdiğim parayı beni çağırıp geri verdiler. Tabii o para geri gelince, bütün gruba o akşamki içkiler benden oldu. Yol üzerinde bir marketten alışveriş yaptık. 4 italyan birası, 1 beş litrelik su, 2-3 paket cips ve 1 paket kaju’ya sadece 2700 şilin yani 1.7 dolar ödedim. Bol bol yenilip içilip eğlenilen bir yolculuktan sonra akşam 4 sularında Snake Park’ın kamp alanına girdik. Hafif yağmurda çadırlar kuruldu, eşyalar indirildi. Sonra güneş açtı. Biraz dinlendik. Snake Park, canlı yılan çeşitlerinin de sergilendiği bir kamp alanı. Yemeğin hazırlanmasına biraz yardım ettim, yemekten sonra bara geçtik. İşletmecileri 70 yaşın üzerinde Güney Afrikalı bir çift. 20 seneden fazladır buradayız dediler. Barda dünyanın her yerinden gelmiş insanların imzalayıp bıraktıkları tişörtler vardı. Her milletten yüzlerce kişinin uğradığı bir yere Türkiye’den gelen henüz üçüncü kişi olduğumu öğrenmek beni hem sevindirdi, hem de biraz üzdü açıkçası. Alman arkadaşlardan birisi daha ikinci birada sarhoş olunca, eğlencenin dozu bir hayli arttı. Ekibin yarısı yorgunluktan saat 11’i bile göremeden yatmaya gitti. Gece 1 sularında, çadırlara doğru yürürken, en son ne zaman yağmur altında bu kadar eğlendiğimi düşünüyordum.

15 Mart Cumartesi
Sabah 6 da kalktık. Bugün büyük çantalarımızı, büyük araçta geride bırakıp, kendimize 2 gün yetecek eşyayı sığdırdığımız küçük çantalarımızı alarak 4×4 jiplere geçtik. 3 tane 7 kişilik araca 5 er kişi dağıldık. Yolumuzun üzerinde Arusha var oradan Serengeti’ye geçeceğiz. Ngorongoro kraterini içinde bulunduran koruma alanına girdik. Buranın yükseklik, deniz seviyesinden 2300 metre yukarı civarda. Hava hafif serin. Burada bir Masai köyünü ziyaret ettik. Bu kısımı fazlaca turistik geldi bana. Serengeti, ismi ile müsemma uçsuz bucaksız bir düzlük. İlk bufaloyu ve zebrayı gördüğümüzde tabii ki çok heyecanlandık. Ardından zürafalar, gazeller, babunlar ve en sonunda yol kenarında dinlenen iki tane dişi aslan geldi. Çok uzaktan leopar gördük ki bu bizim için büyük bir şanstı. Bir sürü de su aygırı.
O akşam Serengeti’de, bizi doğa ve oradaki hayvanlardan ayıran hiçbir şey olmadan çadır da ikalacaktık. Tek dikkat etmemiz gereken şey çadır içinde dşş macunu, şampuan ve kozmetik malzemelerin bulunmamasıydı. Bunların kokusu vahşi hayvanlarda merak uyandırıyordu. Yemekler yendi. Kamp ateşi yakıldı. Konyagi adı verilen yerel cin ve Rus çiftin yanlarında getirdiği 1 şişe Sheridan’s içildi. Yorgunlar yine yavaş yavaş çadırlara çekildiler. Saat 1 gibi, 15-20 metre ötemizde çığlıklar atan bir sırtlan sürüsü eşliğinde çadırlara geçtik ve uyuduk. Şehirli insanın hayatında, gökyüzündeki yıldızların ve doğanın sesinin bu kadar yalın ve duru olduğu çok az an oluyor. Çadırda hazır mat, yastık ve Masai bezinden bir çarşaf vardı.

16 Mart Pazar
Sabah 6’da kalkıp, hafif bir kahvaltı sonrası tekrar ciplerle yola çıktık.. Bugün devekuşu, antilop, zürafa, domuzlar, timsah, maymunlar ufak bir fil ailesi ve kartallarla karşılaştık. Bütün gün safari ile geçti.
Akşam 5 gibi, kratere yukarıdan bakan bir kamp alnına gittik. Burada hazır kurulmuş yaklaşık 50 çadır vardı. Amerikan üniversitelerinin bahçeleri gibi, güneşlenenler, frizbi ve top oynayanlara karıştık bizde. Yemeğin ardından bir kamp ateşi daha yaktık. Diğer gruplardan da arada muhabbete gelen gidenler oldu. Yine grubun yarısı çadırlara çekilirken, G ekibi, İspanyollar, Almanlar ve Ruslarla beraber ateş başında muhabbete devam ettik. Grubumuzun en yaşlı katılımcısı Fernando yine babalığını yapıp, nereden temin ettiğini anlayamadığımız bir kaç şişe konyağıi ile ortama neşe kattı. İlerleyen saatlerde herkes kendi ülkesinden şarkılar söyledi, anılar anlatıldı. En son G ekibi ile Afrika’daki poligami üzerinden derin bir muhabbet edilirken ben de yorgunluğa dayanamadım ve çadırıma çekildim. Gece çadırların yanında bufalolar otladı. Çimlerin koparılışını ve hayvanların nefesini duymak en başta ürkütse de zamanla alışıyor insan.

17 Mart Pazartesi
Araçlarla Ngorongoro kraterine indik. Burası her tür hayvanın iç içe yaşadığı, mevsim değişikliklerinde de göç etmek zorunda kalmadığı bir kapalı habitat aslında. Sabahın ilk sürprizi ağaçlarla beslenen yetişkin bir filin yanında onu emen yavrusunu görmek oldu. Daha önce gördüklerimize ek olarak bugün göl kenarında binlerce flamingo ve biraz uzaktan da olsa 2 yetişkin ve bir küçük gergedan gördük. Bu geziye dürbünsüz gelseydim, çok pişman olurdum.
Bugün o kadar çok aslanın olduğu bir gölgeye gittik ki, arabalarımız durduğunda, bazı aslanlar arabaya yaslanarak gölgesinde dinlendiler. Pek çok erkek aslan gördük ancak güneşte yan yana uzanmış 2 erkek aslan görmek bizim için çok büyük şans oldu. Öğlen yol kenarında bir yerde durup yemek yedik, biraz yoldan sonra, şehirde bir noktada ciplerden tekrar büyük aracımıza geçtik.
Yine bir market alışverişi, yine eğlenceli harala gürele bir yolculuk sonrası Arusha’dan Marangu’ya geçtik.
Akşam bir otelin büyük bahçesine çadırlarımız kurduk. 2 günden sonra ilk kez duş almanın getirdiği bir mahmurluk çöktü herkese. Yedi buçukta yemeğe oturduk. Ertesi sabah yola çıkış saati 6 olduğu için herkes yatmaya giderken, birkaç kişi bahçede biraz daha oturalım dedik. Sesi duyan geldi. Yine kalabalık bir grup gece 12’ye kadar devam ettik.

18 Mart Salı
Sabah 5’de kalktık. Bugünün büyük çoğunluğu yolda geçecekti ve varışta trafiğe kalmamak için çok hızlı hazırlanıp yola çıktık. Hatta yolda yemek için durulmayacağı için öğle yemeği olarak bir sürü sandviç yapıldı. Yol çok bozuk bu arada. Uykusuzluktan herkesin kafalar düşüyor zaten. İstanbul trafiği Darüsselam’daki trafiğin yanında, küçük bir Anadolu kasabası gibi hafif kalıyor.
Bütün günün yolda geçtiği bir yolculuk sonrası, akşam 8’de Darüsselam’ın biraz dışarısında deniz kıyısında bir yere varıyoruz. Birkaç kişi, çadır yerine 20$ fark verip bungalowlara geçtik. Yorgunlar ayrıldıktan sonra, her akşamki ekip olarak, okyanus kıyısında bir masada, yanımızda mekanın bahçesinde dolanan birkaç tane köpekle beraber eğlenmeye devam ettik. Deniz gelgit etkisi ile onlarca metre çekilmişti.

19 Mart Çarşamba
Sabah 6’da kalkıp biraz sahilde koştum.
İki küçük araçla arabalı vapura gittik. Ancak tahmin ettiğimiz vapur yetişemeyip bir sonraki vapura binince, daha sonraki 9:30 Zanzibar hızlı feribotunu da kaçırdık. 12:30’a kadar çevrede biraz oyalandık ve bu hızlı feribot ile Zanzibar’a geçtik (bu noktada herkese aşı sertifikası soruldu). Merkeze çok yakın bir otele yerleştik. Akşam bir grup güneşin batışını izlemek için organize oldu. Biz bir grup halinde etrafta dolanmayı tercih ettik.
Saat 8’de Zanzibar’ın ünlü Nightmarket’in de buluştuk. Burası açık havada, bin bir çeşit yiyecek ve içeceğin satıldığı ufak bir pazar. Bir yerde şişe geçirilmiş deniz ürünleri, bir yerde Zanzibar Pizza dedikler waffle ve gözleme arası yiyecekler, yanında Hindistan cevizi suyu, şeker kamışı suyu gibi oraya özgü içecekler, bir sürü meyve vesaireyi pazarlık usulü satın alıp yedik. Çok sıkı pazarlık yapmak gerekiyor. Her şey açıkta ve hava da sıcak olduğundan tavuk etinden uzak durdum.
Oradan sahildeki bir bara gidip biraz oturduk. Otele geri döndüm, tam yatacak iken çantamı barda unuttuğum aklıma geldi ve geri dönüp çantamı aldım ve en sonunda yattım.

20 Mart Perşembe
Sabah hep beraber ufak bir minibüse geçip, program dahilindeki baharat tura katıldık. Envai çeşit bitkinin yetiştiği dev gibi bir ormana gittik. Orada hemen her çeşit baharatın yapıldığı bitkileri görme, koklama ve tatma şansımız oldu. Turun sonunda 10-15 çeşit meyvenin de tek tek tadına baktık. Dalından taze koparılmış Hindistan cevizlerini yedik. Oradan Zanzibar’ın kuzeyindeki Nungwi bölgesine geçtik. Oldukça büyük bir otele yerleştik. Denizin dibinde ve güzel de bir havuzu olan ferah bir tesisti. Öğlen, okyanustan gelen ılık rüzgarda yemekler yenildi. Bu bölge Zanzibar merkeze oranla daha turistik bir yer.
Akşam bir grup otelde yemeyi tercih ederken, kalanımız otelin biraz dışında ve sahile kurulu bir restorana gittik. Pırıl pırıl gökyüzü, sadece 3-5 metre ötemizde dalgalana okyanus, masada küçük ışıklar, dünyanın dört bir köşesinden gelen 10-12 kişi. Güzel yemek, kahkahalarla dolu bir sohbet. Tüm bunlara verilen kişi başı 8-10$ gibi komik bir rakam.
Otele dönerken, sahilde dansın ve müziğin olduğu pek çok mekanın içinden geçtik.

21 Mart Cuma
Sabah 25$ verip bir şnorkel turuna katıldık. Kullanılan teknelerin çok konforlu olduğunu söyleyemem. Ama insan 1.5 saatlik yolculuğun yarım saatini yanda zıplayan bir yunusu sürüsü ile yapınca, bu tip detayları fazla önemsemiyor.
Snorkelle denizde yüzdüğümüz yer, sanırım hayatımda gördüğüm en zengin deniz yaşamına sahipti.
Öğlen adaya çıktık. Deniz kıyıdan 100 metre kadar çekilmişti. Balık, pilav ve meyveden oluşan yemeğimizi yedik.
Dönüşte yelken açarak geldik. Duş alıp dinlendim. Güneş gerçekten yakıcı, korunmadan güneşe çıkınca 1-2 dakika içinde etkisini hissediyorum.
Akşam 7:30 da, grubun “otelin dışında maceraya girmek” isteyen kısmı ile, restoran arayışına girdik. Bölgenin oldukça yerel esnaf lokantası gibi bir restoranına oturduk. Çeşitli deniz ürünlerinin ve sebzelerin yerel usulle pişirilip tatlandırıldığı birkaç şey yedim. Oldukça doyurucu ve lezzetliydi. Yol üstünde bir sokak barında ayaküstü bir şeyler içip otelin barına geri döndük ve orada devam ettik. Benim uçağım ertesi gün sabah karşı olduğundan, aslında benim son gecemdi.

22 Mart Cumartesi
Bu son günün sabahı birkaç arkadaşla vedalaştık. Bu otelde kalıp tatile devem edecekler ve Zanzibar’ın doğu tarafına geçip orada devam edecekleri orada bıraktık.
Zanzibar – Stonetown’daki ilk otelimize geri döndük.
Arkadaşlarım ve kendim için biraz alışveriş yaptım.
Saat 9’da Zanzibar-Darüsselam uçuşu için 7:30’da otelden çıktım. Havalimanı bomboştu, polislerden birisi Türkiye ile ilgili çok meraklıydı, ayaküstü baya sohbet ettik. Bu arada uçağa binmeden önce havalimanında bizdeki pul parası gibi bir 8$ ödedim. Uçuşum uluslararası olsa 50$ verecekmişim.
Daha önce Tayland’ da 50 kişilik bir uçağa binmiştim. Bu ondan da ufak 45 kişilik pervaneli bir uçaktı. Yarım saat erken kalktık, 25 dakikalık bir uçuşla Darüsselam’a indim.
Thy uçağı sabah 4:30’daydı. Uzun süre havalimanında bekledim. Telefondan dizi izle, kitap oku derken check in açıldı ve lounge’a geçip orada beklemeye devam ettim.
Saat 11’de İstanbul’a indiğimde, hayatımdaki en eğlenceli ve yoğun gezilerimden birini yapmış olmanın mutluluğu vardı gözlerimde.
Tek kelime ile muhteşemdi.

Engin Fırtına

Engin Fırtına’nın katıldığı Kenya Tanzanya Zanzibar turuna siz de katılmaya ne dersiniz?
Kenya Tanzanya Zanzibar turu sayfasına gitmek için burayı tıklayın!

IMG_9572IMG_9577IMG_9578IMG_9594IMG_9608IMG_9609IMG_9617
IMG_9620

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir